Gazze'de insanlar zor durumda. Spiker televizyonda yanlış cümle söyledi. Bu cümlede bir hata vardı. Spiker, "Binaların içinde can veren insanlar..." demeliydi.
Medya, televizyon ve radyoda bazen yanlış cümleler var. Mesela, biri "Tebrik edeyim sizi galiba..." dedi. Bu cümle doğru değil.
Başka bir örnek: Radyoda biri "Ne mutlu bize ki yarına ulaşabildik..." dedi. Bu da yanlış. Doğru cümle "Ne mutlu bize ki bugüne ulaşabildik..." olmalıydı.
Bir belgeselde, "Anası iyi çorap dokurdu… Bu çorap örülmüştü" dendi. "Çorap" için "dokumak" ve "örmek" yanlış kullanıldı.
Yazarlar, yazarken dikkatli olmalı. Yanlış cümleler okuyucunun kafasını karıştırır.
Yanlış kullanımlar yazıda güveni azaltır. Örneğin, "Yarın Ankara’ya gittim." cümlesi yanlış. Çünkü "yarın" ve "gittim" aynı cümlede olmaz.
Dil, doğru kullanılmalı. Sözcükler doğru seçilmeli. Bazı kelimeler bir arada kullanılınca yanlış olur.
Mesela, "Şimdi birazdan yarışmalara geçeceğiz..." cümlesi hatalı. Çünkü "şimdi" ve "birazdan" aynı anlamda değil.
Dil kullanımı önemli. Doğru cümleler kurmak için dikkatli olmalıyız.
Gazze'de sivillere yönelik bombalamalar üzerine bir haber sunan spiker yayına şöyle başladı: “Binaların içinde can veren onlarca insan cesedi…” Bu cümlede bir hata vardı: Cesetler zaten cansızdır, yani can veremezler. Doğru cümle, “Binaların içinde can veren onlarca insan…” olmalıydı.
Medya, dilin hızlıca bozulduğu bir alan haline geldi. Radyo ve televizyonlardaki yanlış ifadeler sıkça duyuluyor. İşte birkaç örnek:
Gündüz kuşağında bir program sunucusu, “Tebrik edeyim sizi galiba...” diyor. Ancak “galiba” kelimesi, “tebrik edeyim” gibi kesinlik içeren bir fiil kipine uygun değildir.
Bir müzik programı sunucusu, “Ne mutlu bize ki yarına ulaşabildik...” diyor. Burada “ulaşabildik” hareketin tamamlandığını anlatıyor. Ama “yarına” kelimesi geleceği işaret eder. Burada “bugüne” denmeliydi.
Başka bir örnek: Belgesel anlatıcısı, “Anası iyi çorap dokurdu… Bu nakışlı çorap, bir türkü sıcaklığında örülmüştü” diyor. Çorap için hem "dokumak" hem "örmek" kelimelerini kullanmak yanlıştır.
Bir metin içinde çelişen ifadeler, okuyucuların kafasını karıştırır ve yazar hakkında güven kaybı yaratır. Dilbilimciler, bu tür çelişkileri iki başlıkta inceler: Anlam çelişkileri ve kelime çelişkileri.
Cümledeki öğeler arasında yalnızca biçimsel değil, anlam bakımından da uyum olmalıdır. Örneğin, “Yarın Ankara’ya gittim.” cümlesi biçim olarak yanlış olmasa da anlam olarak hatalıdır. Bu tür hatalar genellikle doğaçlama konuşmalarda daha sık görülür.
“Belki de kendimizi beğendiğimiz için üstlendik yakıştırılan suçlamaları mutlaka” cümlesinde “belki” ile “mutlaka” arasında bir çelişki var. Hangisinin doğru olduğu belirsiz.
“Bir yazımda ‘hikâyenin çoğu kere ele alınan olayın ta kendisi sanıldığı’ üzerine konuşmuştum.” cümlesinde yazar bir taraftan yazdığını söylerken, diğer taraftan konuştuğunu belirtiyor. Hangisi doğru?
“Eminim yanlış yapmaktan bunca kaçıp konuşmaya, iç dökmeye ağırlık tanımamız da toplumsal bir özelliğimiz olsa gerek.” cümlesinde “Eminim” ifadesi ile “olsa gerek” çelişiyor. Yazar kesin mi yoksa bir tahminde mi bulunuyor belirsiz.
“Bundan aşağı yukarı tam yüz yıl önce…” ifadesinde “tam” ile “aşağı yukarı” bir arada kullanılmaz. Aynı şekilde başka bir örnek: “Tam da ömür boyu şeftali yememiş olmak gibi bir şey.” cümlesinde “tam” kelimesi cümlenin bitiş şekliyle çelişiyor.
“Şimdi birazdan yarışmalara geçeceğiz...” cümlesindeki “şimdi” ve “birazdan” ifadeleri farklı zaman dilimlerini anlatır ve birlikte kullanılması yanlıştır.
Edebiyatta karşıtlıklar, okuyucuların farklı tepkiler vermesine neden olabilir. Örneğin, bir romanda karşıtlıklar okuyucuyu merakta bırakabilir ve metinle daha güçlü bir bağ kurmasına yardım edebilir.
Ece Ayhan’ın çocukluk anılarında “idam uygulamaları” önemli bir yer tutar. Bu anılarından birinde, çocukları “Cankurtaran” kelimesiyle çelişen bir şekilde, Cankurtaran ilkokulundan alıp idam izlemeye götürdüklerini anlatır.
Gazze'de sivillerin bombalanmasıyla ilgili bir haber okuyan spiker, yayında şöyle konuştu: “Binaların içinde can veren onlarca insan cesedi…” O spikerin fark etmediği bir hata vardı: Cesetler can veremez. Spiker, haber anonsuna “Binaların içinde can veren onlarca insan…” demeliydi.
Medya ortamında dilin hızla bozulduğu bir dönemde, radyo ve televizyon kanallarında duyduğumuz çelişkili ifadeler bitmez. İşte aklıma gelen bazı örnekler:
Gündüz kuşağında bir program sunucusu, “Tebrik edeyim sizi galiba...” diyor. Bu cümlede fiil istek bildiriyor, ama “galiba” kelimesi olasılık anlamı taşır ve burada uygun değildir.
Radyoda müzik programı sunucusu, “Ne mutlu bize ki yarına ulaşabildik...” diyor. Burada "ulaşabildik" kelimesi, hareketin bittiğini anlatıyor. Bu yüzden "yarın" sözcüğüyle uyumlu değildir. Cümlede "bugüne" ya da "bugünlere" kelimeleri kullanılabilirdi.
Başka bir örnek: “Anası iyi çorap dokurdu… Bu nakışlı çorap, bir türkü sıcaklığında örülmüştü” diyor belgesel anlatıcısı. "Çorap" için hem "dokumak" hem "örmek" fiillerinin kullanılması bir çelişki oluşturur.
Bir metinde anlamsal olarak çelişen sözler bulunması, okuyucuları şaşırtır ve yazara olan güveni azaltır. Dilbilimciler bu çelişkileri, anlam çelişkileri ve sözcük çelişkileri olarak ikiye ayırıyorlar.
Cümle ögeleri arasında sadece biçim değil, anlam açısından da bağlantı kurulmalıdır. Örneğin, “Yarın Ankara’ya gittim.” cümlesi biçimce doğru olsa da anlamca yanlıştır. Doğaçlama konuşmalarda böyle yanlışlar daha sık görülür.
“Belki de kendimizi beğendiğimiz için üstlendik yakıştırılan suçlamaları mutlaka” cümlesinde, “belki” ile “mutlaka” arasında çelişki var, hangi yargının amaçlandığı belirsiz.
“Eminim yanlış yapmaktan bunca kaçıp konuşmaya, iç dökmeye ağırlık tanımamız da toplumsal bir özelliğimiz olsa gerek.” Burada "Eminim" ve "olsa gerek" kelimeleri uyumsuz. Yazar gerçekten emin mi, yoksa sadece bir tahmin mi yapıyor, belli değil.
“Bundan aşağı yukarı tam yüz yıl önce…” Cümlenin başında "tam" ve "aşağı yukarı" ifadeleri birlikte kullanılamaz.
“Şimdi birazdan yarışmalara geçeceğiz...” Cümlede "şimdi" ve "birazdan" kelimeleri farklı zaman dilimlerini ifade eder, bu nedenle birlikte kullanılması doğru değildir.
"Karşıtlık" ve "çelişki" kavramları farklıdır. Dilbilimciler karşıtlık terimini, anlamları ayıran dil birimleri arasındaki fark olarak tanımlar. Karşıtlık, edebi metinlerde özellikle olay örgüsünde okuyucuda merak uyandırarak metinle bağ kurmasını sağlar.
Karşıtlık ve çelişkiler, her zaman başka bir seçenek olabileceğini düşünmemizi sağlar. Çelişkili ifadeler üzerine yazımızı çelişki dolu bir öyküyle bitirelim.
Ece Ayhan’ın çocukluk anılarında önemle vurguladığı olaylardan biri, halkın izlediği “idamlar”dır. Ece Ayhan, İstanbul’u kitabında bu öyküyü şöyle anlatır:
“Sultanahmet Cezaevi şu anda Mimar Sinan yapısı hamamın arkasındaydı. Asılacak insanlar, Ayasofya hizasında, tramvay yoluna bakacak şekilde darağacına asılırdı. ‘İbret-i âlem’ için sabah 10.30-11.00'e kadar herkes görsün diye. 10 yaşımdayken, ‘Cankurtaran’ sözcüğüyle bir çelişki olarak, Cankurtaran ilkokulu çocuklarını vatandaşlık bilgisi uygulaması için götürdüklerini hatırlıyorum. Yavru kurtlar, kepleriyle öndeydi…”